Şeker Hastalığı (Diyabet) vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar.
Diyabet (şeker hastalığı) kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir. En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.
Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) teşhisi konulur.
- Açlık kan şekeri 126 mg/dl veya üzerinde ise,
- Herhangi bir saatte bakılan kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ve beraberinde çok su içme, çok idrara çıkma veya açıklanamayan kilo kaybı varsa,
- 75 gr glukoz içerek yapılan şeker yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ise .
Kan şekeri yükselmesinin belirtileri nelerdir?
- Her zamankinden daha fazla susama ve su içme
- Her zamankinden daha fazla acıkma ve yemek yeme
- Çok sık idrar yapma
- Gece sık olarak idrar yapmak için uykudan uyanma
- Cildinizde kuruma
- Halsizlik, yorgunluk
- Bulanık görme
- Yaraların geç iyileşmesi
Şeker hastalığının birkaç nedeni vardır. Bunun sebebi vücudun glikozu yeterli seviyede kullanamamasıdır. Vücuttaki insülin hormonu yetersiz kalmakta ya da görevini tam anlamıyla yerine getirememektedir. Bu hastalıkta sadece kandaki şeker oranı değil idrardaki şeker oranı da yüksek miktarda bulunabilir.
Diyabet hastalığı 3500 yıldır bilinmektedir. Günümüzde dünyada milyonlarca kişi bu hastalıkla yaşamaktadırlar. Bu hastaların 1/3 lik bölümü ise tip 2 adı verilen diyabet rahatsızlığı ile yaşamaktadırlar.
Şeker Hastalığı (Diyabet) Tipleri
Nedenleri ve başlangıç zamanına göre şeker hastalığı başlıca iki tipe ayrılır.
Tip I Diyabet, çok genç yaşlarda başlar. Bu tipte, pankreasta üretilen insülin miktarı çok düşüktür veya üretim tamamen durmuştur.
Tip II Diyabet, yetişkin yaşlarda başlar. Burada insülin üretiminin eksikliğinden ziyade, üretilen insülin gerektiği şekilde etki gösterememektedir.
Ayrıca yatkınlığı olan kişilerde, gebelikte üretilen bazı hormonlara ve metabolik yükteki artışa bağlı olarak gebelik sırasında ortaya çıkan ve gestasyonel (gebelik) diyabet adı verilen bir diyabet çeşidi daha vardır. Bu tip diyabette, kan şekeri hamilelik sonrasında genellikle normale döner. Ancak bu kişilerin yaklaşık % 40 ında, sonraki 15 yıl içerisinde Tip II diyabet gelişir.
Bu nedenle şeker hastalarının büyük bir kısmında uzun süreli kan şekeri yüksekliğine bağlı olarak, zararlar (komplikasyonlar) ortaya çıkmaktadır.Bu zararlar, yaşam süresi ve kalitesini etkilediğinden, riskli bireylerin (şişmanlar ve ailesinde şeker hastalığı olanlar) taranarak, hastalığın erkenden teşhisi ve hastaların sıkı bir şekilde takibi büyük önem taşımaktadır.
Diyabet gelecekteki komplikasyonları önceden bilinebilen ender hastalıklardan biridir. O nedenle, diyabetle başa çıkabilmenin temel ilkesi “önlemek tedavi etmekten kolaydır” şeklinde özetlenebilir.
Diyabete çıkabilecek komplikasyonlar akut (kısa süreli) ve kronik (yıllar içinde) olmak üzere iki grupta toplanır. Akut komplikosyonlar hipoglisemi (kan şekerinin düzeyinin normalin altına inmesi), hiperglisemi (kan şekerinin düzeyinin normalin üzerine çıkması) ve buna bağlı olarak kanda keton cisimciklerinin artışıyla gelişen “ketoasidoz”dur. Kronik komplikasyonlar ise şöyle özetlenebilir: Kalp-damar hastalıkları; yüksek tansiyon; gözde katarakt, retinopati; böbrekte nefropati, yetmezlik; sinir sisteminde nöropati; deri, ayaklar, üreme organları, idrar yolları, akciğer gibi bölgelerde yerleşen enfeksiyonlar…
Kronik komplikasyonların oluşumunda başta gelen etken hiperglisemi, yani iyi tedavi edilmeyen diyabettir. Hiperglisemi sırasında kan bol miktarda glikoz içerir. Glikoz kimyasal yapısı gereği yapışkan bir maddedir. Kan aracığıyla vücudun her hücresine girer. Hem kandaki hem de hücrelerdeki proteinlere yapışır.
Kandaki şekerin sürekli yüksek olduğu durumlarda, bu proteinlerin üstüne giderek artan oranda glikoz kümelenir. Hücre ya da doku görevini yapamaz hale gelir. Sonuçta “kronik” grubuna giren komplikasyonlar ortaya çıkar. Sözgelimi, yüksek tansiyonun sıkça görüldüğü bir aileden gelen diabetli, kendine özen göstermiyorsa, bu bakımdan önemli bir riskle karşı karşıyadır.
Şeker Hastalığı (Diyabet) Tedavisi
Diyabet tedavisinde temel hedef kandaki şeker düzeyini “sürekli olarak normal ya da normale yakın değerde” tutmaktır. Bunun ilk basamağını perhiz oluşturur. Genel ilkelerin dışında perhiz, kişinin fizyolojik yapısına (cins, yaş, kilo), sağlık durumuna (Tip 1 yada Tip 2 diyabet, gebelik diyabeti, diyabete eşlik eden başka hastalıklar vb.) ve toplumsal konumuna (okul, meslek, yaşam biçimi vb.) göre düzenlenir. Amaç, diyabetlinin dengeli ve doğru beslenmesidir. Diyabet perhizi tek cümleyle şöyle özetlenebilir: Gereken, zamanında ve yeterince yenmelidir. “Gereken”, besinlerin türünü; “zamanında”, düzenlenen öğünlerin aynı saatte alınmasını; “yeterince” verilen miktarın aşılmamasını ifade eder. İlk besin grubunu oluşturan karbonhidratlar (şekerler), sindirilme hızı bakımından üçe ayrılır. Toz ya da kesme şeker biçimindeki sofra şekeri ve sofra şekeri içeren tüm besinler (tatlı, reçel, hazır meyve suyu vb.) ile bal diyabetlilere yasaklanmıştır. Yanlızca hipoglisemi sırasında kullanılabilir. Kana büyük bir hızla karıştıklarından, bunlara “koşan şekerler” diyebiliriz. Kana nispeten yavaş karışan “yürüyen şekerler” biraz daha güvenli besinlerdir. Başlıca temsilcileri, nişastalılar (ekmek, prinç, patates, makarna, mercimek gibi kuru sebzeler vb.) meyveler (trunçgiller, elma, armut vb.) ve sütlü besinlerdir (yoğurt vb.). En yavaş sindirilen ve bu yüzdende diyabetli için en güvenilir sayılan besinler “tırmanan” şekerlerdir. Tüm taze sebzeler ve işlenmemiş tahıllar bu grupta yer alır. Bu bakımdan bolca sebze yemek, beyaz ekmek yerine kepeklisini tercih etmek sağlıklı beslenmenin ilk adımlarıdır. Ayrıca lif bakımından zengin olmaları değerlerini bir kat daha artırır. “Doğru” karbonhidrat içeren (yani yüreyen şekerlerden sınırlı, tırmananlardan ise biraz daha fazla) besinleri alma, gerek Tip 1 gerekse Tip 2 diyabette, vücudun insülini çok daha iyi kullanabilmesini sağlar.
Proteinler (et, balık, süt, yumurta vb.) gelişme dönemindeki diyabetliler için önemlidir. Yetişkinlerde hayvansal proteine daha az yer verilir. Tip 2 diyabette aşırı protein içeren bir beslenme, karaciğerde proteinlerin glikoza dönüşümünü hızlandırır ve kana glikoz geçişi artar (glikoneogenez). Başka bir anlatımla, diyabette, karaciğer etin fazlasını karbonhidrata dönüştürüp tekrar kana verir. Ayrıca son veriler, aşırı proteinle beslenmenin böbreklerde diyabete bağlı bozuklukları hızlandırdığını göstermiştir. Yağ ise yoğun bir enerji kaynağıdır. Kilo sorunu olan kişilerde yağ tüketimi en az düzeye indirilir. Hayvansal yağlar ve margarin yerine bitkisel kökenli sıvı yağlar önerilir.
Diyabet tedavisinin ikinci aşamasını egzersiz (yürüyüş, spor) oluşturur. Bilerek yapılan bir egzersiz kaslarda birikmiş glikozun yakılmasını sağlar. “Bilerek”, çünkü kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise egzersizin yararı değil, zararı olur; diyabetlilerin dalma, paraşütle atlama gibi bireysel sporları yapması doğru olmaz… Egzersizi, eğer gerekiyorsa ilaç (insülin, şeker düşürücü tabletler) izler. Tıbbi desteğin en önemli basamağı ise perhiz, egzersiz, ilaç kullanım kuralları ve diyabetlinin kendini izlemesini kapsayan eğitim sürecidir. Kişi, bu süreçte kazandığı yeni alışkanlıkları günlük yaşamına ne kadar çabuk uyarlarsa, diyabetle yaşamayı o kadar kolay benimser.